FDA her yıl ortalama 37 yeni ilacın piyasaya çıkmasına izin veriyor¹. Peki her sene keşfedilen yüzlerce hastalığa nasıl çözüm bulunuyor?

İlaçlar, hastalıkların tedavisinde veya semptomlarının giderilmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir. Birçoğumuz uzak olsak da ilaçlar her bileşeni ile hastalar için hayati öneme sahiptir. Kullanım alanına bakıldığında ilaçların arkasındaki emeği, bilgi birikimini ve finansal yatırımları hayal etmek zor olmasa gerek. İlaç sektöründe başı ABD çekiyor ve toplanan verilere göre bir ilacın keşfedilişinden ecza dolaplarına girmesine kadar yaptığı yolculuk bugünlerde ortalama 14 yıl sürüyor. Ayrıca her 10 bin ilaç adayından yalnızca 1 tanesi bu yolculuğu tamamlayabiliyor. Bu uzun süreci yöneten kurum ise FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) adındaki bir devlet kuruluşu. Tedavüle çıkacak bütün ilaçları ve gıdaları denetleyen bu kurumun oldukça katı kuralları var. Sonuçta her ilaç için ortalama 2,6 milyar dolarlık yatırımın gerektiği söyleniyor².

Bir ilacın üretim serüveni tüm bilimsel çalışmalarda olduğu gibi sorunun belirlenmesiyle başlıyor. Ele alınan hastalığa sebep olan etkenler ve ilişkili kimyasal yolaklar belirleniyor. Hastalıkla ilişkili olan proteinlerin içinden kilit niteliği taşıyanlar aranıyor. En zor süreç aslında burada başlıyor. Öyle ki bazı proteinler vücudumuzda binlerce farklı yolakta görev alıyor. Bu nedenle derin bir bilgi birikimi gerektiren uzun hesaplamalar sonucunda hedef protein belirlenebiliyor. Sonrasında sıra bu proteine bağlanacak uygun kimyasalları bulmaya geliyor. Bu görev için bilgisayar simülasyonları ve yüksek çıktılı tarama testleri kullanılabiliyor. Protein katlanma sisteminin yaklaşık bir sene önce çözüldüğünü düşündüğümüzde sürecin ne kadar zorlu olduğunu anlayabiliriz. Sonuçta bazı ilaç adayları proteine başarıyla tutunuyor ve istenilen işlevi yerine getiriyor. İsabetli vuruş adı verilen bu kimyasalların keşfine kadar olan 1.aşamada ortalama 4 yılı geride kalıyor.

Hedefe başarıyla bağlanan ilaç adaylarını emilebilirlik, güvenlilik gibi farmakokinetik özelliklerini ölçen testler bekliyor. Adayların farmakokinetik özellikleri kültür ortamlarında da test edilebiliyor ancak deney hayvanları üzerinde test edilmemiş hiçbir ilaç FDA onayı alamıyor³. Bütün bu testler ortalama 2,5 yıl süren 2.aşamayı oluşturuyor ve klinik çalışmalar için FDA’dan onay isteniyor. 10 bin ilaç adayından yalnızca 10 tanesine insan üzerinde denenmesi için onay veriliyor.

Tüm bu sürecin ardından içinde bulunduğumuz pandemi sebebiyle hepimizin medyadan aşina olduğu kısma geliyoruz: Faz 1 klinik çalışması. İlaç adayları 20 ila 80 gönüllüde ya da ilaç şirketleri tarafından finanse edilmiş sağlıklı bireylerde deneniyor ve üstte belirttiğimiz farmakokinetik özellikleri test ediliyor. Uygun bulunması durumunda adaylar 100 ila 300 hasta bireyle yapılan Faz 2 klinik çalışmasına, devamında 1000 ila 3000 hasta bireyle yapılan Faz 3 klinik çalışmasına tâbi tutuluyor. Faz 3 çalışmalarında aktif ilacın plasebodan farkı da test ediliyor. Tüm bu çalışmalarda başarıyla ayrılan ilaç adayları, tâbi tutuldukları testlerin dokümanlarıyla FDA’ya sunuluyor. FDA ise 2,5 yıllık incelemenin ardından ilaç adayımıza onay veriyor. Süreç burada da bitmiyor. FDA, her yıl satışı yapılan ilaçlarla ilgili çeşitli raporların kendisine sunulmasını şart koşuyor.

Emek ve yatırımın büyük olması çalışmadan beklenen karşılığın alınmasını oldukça güçleştiriyor. Bu yüzden ilaç şirketlerinin hedef aldığı hastalıklar nispeten yaygın olanlar. Antiviraller ve uyku ilaçları neredeyse her sene FDA’nın onaylanan ilaçlar listesindeki yerini korumayı başarmış⁴. Yani onaylanan yeni ilaçların tamamının yeni ortaya çıkmış ya da çözümü bulunamamış hastalıklara hitap ettiği söylenemez.

Dünyada yalnızca 250 ila 350 kişinin muzdarip olduğu yaklaşık 8000 hastalık bulunmakta⁵. Nadir hastalıklar olarak anılan bu hastalıkların yalnızca %5’i için FDA onaylı ilaç bulunuyor⁶. İlaç şirketleri ise bu eksikliğe rağmen bahsettiğimiz emeği ve yatırımı yalnızca 300 kişinin kullanacağı bir ilaca veremiyor ya da vermek istemiyor. Bu nedenle elimizde bir tek seçenek kalıyor: Var olan ilaçları yeni amaçlarla kullanmak.

Var olan ilaçların yeni amaçlarla kullanılması pek de yeni bir kavram değil. Başlarda şaşılığın tedavisinde kullanılan botoks, şu an kronik migrenin tedavisi ve yüzdeki kırışıklıkların giderilmesi için kullanılıyor. Örnekleri çok da uzakta aramamak lazım. Öyle ki Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Ahmet Oğuzhan Özen Hocamız 2 sene önce tanımladığı Chaple Sendromunda “Eculizumab” adlı ilacın etkili olduğunu ispatlamış ve makalesi bu sene ocak ayında Nature İmmunology’de yayımlanmıştı⁷. O güne kadar bu ilacın 2 farklı hastalığın tedavisinde de kullanıldığı biliniyordu⁸.

Eski ilaçların yeni amaçları bilgi birikimiyle veya deneme yanılmayla keşfedilse de hastalıkların çeşitliliği ve çokluğu işimizi zorlaştırmaktadır. Bu tablodan kurtuluşumuz için şimdilik parlak bir ışık gibi görünmese de Ohio Eyalet Üniversitesinden Ping Zhang ve arkadaşlarının yaptığı çalışma hayli ilginç. Araştırmacılar, koroner arter hastalığı bulunan 1,2 milyon kişiye ait 107,5 milyon sigorta tazminat talebini, aldıkları tedaviyi ve tedavinin sonucunu incelemiş. Standart bir araştırmada bulunabilecek plasebo gruplarını ve aktif ilaç kullanan hastaları simüle eden araştırmacılar sanal klinik deneyler gerçekleştiriyor. Ayrıca bu miktardaki ve çeşitlilikteki veriyi işleyerek gerçek dünyadaki karmaşıklığı taklit edebilen bir nörol ağ oluşturan Ping Zhang ve arkadaşları koroner arter hastalıklarında felç ve kalp yetmezliğini en aza indirecek ilacı bulmayı amaçlamış. Sonuçta diyabet gibi birçok hastalıkta kullanılan “Metformin”in ve bir anksiyete ilacı olan “Essitalopram”ın bu iş için en uygun 2 ilaç olduğunu tespit eden ekibin lideri Zhang “A veya B ilacının hangisinin etkili olup olmadığını değil hangisinin daha iyi performans gösterebileceğini söyleyebiliyoruz” diyor. Zhang ek olarak sistemin çok esnek olduğunu ve motivasyonunun ilerleyen araştırmalarında farklı uzmanlarla çalışarak bu sistemin tedavisi olmayan hastalıklara ilaç bulmak için kullanmasını sağlamak olduğunu ifade ediyor⁹.

Tıp hastaları tedavi etmeye çeşitli yöntemlerle devam ediyor. Kim bilir, belki var olan ilaçlar gibi var olan eski yöntemlerle birçok hastalığa tedavi bulunabilir. Nadir hastalıkların %80’inin genetik kaynaklı olduğu düşünüldüğünde CRISPR-Cas9 kürlerinin de devreye girmesi beklenebilir⁶. Umarız geç kalınmadan birçok hastalığa çare bulunur. Sağlıcakla…

1. Ocak 25, 2021. “Number Of Novel Drugs Approved Annually by CDER 2008-2020”. www.statista.com web adresinden elde edildi.

2. Ağustos 20, 2015. “Biopharmaceutical Research and Development”. www.phrma.org web adresinden elde edildi.

3. “Animals Behind Top Drugs”. www.fbresearch.org web adresinden elde edildi. 7 Mart 2021 tarihinde erişim sağlandı.

4. Mart 3, 2021. “Novel Drug Approvals For Years”. https://www.fda.gov/ web adresinden elde edildi

5. “Dünya Nadir Hastalıklar Günü”. www.thd.org.tr web adresinden elde edildi. 7 Mart 2021 tarihinde erişim sağlandı.

6.“Rare Disease”. http://www.apcdg.com web adresinden elde edildi. 7 Mart 2021 tarihinde erişim sağlandı.

7. Ozen, Ahmet et al. “Broadly effective metabolic and immune recovery with C5 inhibition in CHAPLE disease.” Nature immunology vol. 22,2 (2021): 128-139.

8. Temmuz 24, 2017. “Çocuk Alerji-İmmünoloji ve Çocuk Gastroenteroloji Bilim Dallarının Yayını”. www.marmara.edu.tr web adresinden elde edildi.

9. Ocak 4, 2021. “Using artificial intelligence to find new uses for existing medications”. www.sciencedaily.com web adresinden elde edildi.

Yanıt yok

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir